Hipnoz ve Hipnoterapi
Hipnozun tanımı her ne kadar tartışmalı bir konu ise de APA (American Psychological Association) tarafından ortaya konulan tanımlar, hipnozun anlaşılır tarifini yapması bakımından genel manada kabul görmektedir.
“Hipnoz, bir sağlık uzmanı ya da araştırmacının, uygulama esnasında hastadan; duygular, algılar, düşünceler ya da davranış değişiklikleri yaşamasını telkin ettiği bir işlemdir. Hipnotik durum genellikle bir indüksiyon işlemiyle oluşturulur. Birçok farklı hipnotik indüksiyon olsa da birçoğu gevşeme, sakinleşme ve rahatlama için önerilir. Hoş deneyimlerin hayal edilmesi ya da düşünülmesi talimatları da hipnotik indüksiyonlarda yaygın olarak yer alır.
İnsanlar hipnoza farklı biçimlerde tepki gösterir. Bazıları, yaşadıkları durumu bilinçlilik, durumunun değişmesi olarak tasvir ederken diğer bazıları hipnozu, kendilerini çok sakin ve gevşemiş hissettikleri, dikkatin odaklandığı normal bir durum olarak tasvir eder. Nasıl ve hangi derecede tepki verdiklerine bakmadan insanların çoğu bu deneyimi çok hoş bir deneyim olarak tasvir eder. Bazıları hipnotik telkinlere çok duyarlı iken bazıları daha az duyarlıdır. Bir kişinin hipnotik telkinleri yaşayabilme yeteneği, bazı yaygın yanlış kavrayışlardan kaynaklanan korku ve kaygılardan kaynaklanabilir. Kitaplardaki, filmlerdeki ya da televizyonlardaki bazı hipnoz gösterimlerinin tersine, hipnotize olan insanlar kendi davranışları üzerindeki kontrollerini yitirmezler. Genelde kim olduklarını ve nerede bulunduklarını bilirler ve özel olarak telkinle amnezi durumunda olmadıkça genellikle hipnoz anında olan biteni de hatırlarlar.
Hipnoz, insanların telkin edilen deneyimleri yaşamalarını kolaylaştırır. Ancak bu deneyimleri yaşamak için onları zorlamaz. Hipnoz, psikanaliz ya da davranış terapisi gibi bir terapi türü değildir. Tam tersine terapiyi kolaylaştırmada kullanılan bir işlemdir. Kendisi bir tedavi olmadığından hipnoz eğitimi, terapiyi yürütmek için yeterli değildir. Klinik hipnoz yalnızca doğru eğitim almış ve sağlık bakımı ile ilgilenen güvenilir uzmanlar ( örneğin, lisanslı klinik psikologlar) tarafından kullanılmalıdır. Bu kişiler aynı zamanda hipnozun klinik kullanımında eğitim görmüş ve kendi mesleki uzmanlık alanlarında çalışan kişiler olmalıdır.
Hipnoz, ağrı, depresyon, anksiyete, stres, yerleşmiş bozuklukların yanı sıra başka psikolojik ve tıbbi sorunların tedavisinde de kullanılmaktadır. Ancak bütün psikolojik sorunlar ya da her türden hasta veya suje için yararlı olmayabilir. Tedavinin bir tamamlayıcısı olarak hipnozun kullanılmasına yalnızca klinik hipnozun kullanımı ve sınırları konusunda eğitim almış nitelikli sağlık hizmeti veren uzmanların danışmanlığıyla karar verilmelidir. Hipnoz, klinik ortamda kullanılmasına ek olarak duygu, algı, öğrenme, hafıza ve fizyoloji üzerindeki etkilerin yanı sıra, bizzat kendi yapısı ile ilgili olarak daha fazla bilgi edinmek amacıyla da araştırmalarda kullanılır. (Kirsch, 1994, sf. 142-143).”
Hipnozun kısaca tarihi
Hipnozun kısaca tarihine bir göz atacak olursak; hipnozun tarihinin günümüzden 5-6 bin yıl öncesine dayandığını söyleyebiliriz. Hint Veda’larında ve antik çağ papirüslerinde hipnoz benzeri uygulamalara rastlanmıştır. Eski Mısır ve Yunan tarihinde kimi sorunların tedavisinde şifa verici olarak hipnozun kullanıldığına tanıklık ediyoruz. Her ne kadar dramatik bir sonla bitse de Mesmer hipnoz tarihinde ayrı bir yere sahiptir. Mesmer’in yaptığı uygulamaların tartışmaya açılmış olması modern hipnoz dünyasının kapılarının aralanmasına katkıda bulunmuştur.
Eski tarihlerden modern dünyaya geldiğimizde modern hipnozun babası olarak İngiliz James Braid’i (1795- 1860) görüyoruz. Braid, yaşanılan fenomeni tanımlamak için “uyku” anlamına gelen “hipnoz” (1843) kelimesini kullanmıştı. Çünkü yaşanılanları uykuya benzetmişti. Daha sonra hipnozun bir uyku olmadığını anladığında iş işten geçmişti. Hipnoz tanımlaması kabul görmüştü ve dolayısıyla değiştirilemedi.
Daha sonraları sahneye sırasıyla, Liebault ve Bernheim çıkıyor. Bernheim telkinin hipnozun temeli olduğunu ifade eden kişidir. Metaforik olarak hipnozu bir enjektöre benzettiğimizde sonuç itibariyle tedaviyi sağlayan enjektörün kendisi değil, içindeki ilaçtır. Bu metaforda enjektör hipnozun kendisini ilaç da telkini tanımlamaktadır. Buradan bakarsak biz de Bernheim’la benzer görüşü paylaşmaktayız.
Breuer, Freud’un beraber çalıştığı hekimdir. Çok uzun süreli olmayan çalışmalarından sonra Freud, hipnozu bir kenara bırakıp, serbest çağrışım metodunu ve psikanalitik terapi yöntemini geliştirmiştir. Adeta hipnoza küsen Freud’un bu tavrında, hastalarında (1918 Anna vakası…) yeterli derinlik ve düzeyde hipnotik trans elde edememesinin etkili olduğu söylenir.
İngiltere’de 1953, ABD’de ise 1959 yılında hipnozun tıbbi amaçlı olarak kullanılmasına resmen izin verilmiştir. Ülkemizde 27/10/2014 tarihinde yürürlüğe giren yönetmelikle artık terapi ve tedavilerde hipnozun kullanılması yasal bir hüviyet kazanmıştır.
Ülkemizde; Dr. H.İsmet Öztürk, Dr.Recep Doksat, Dt. Turan Cengiz, Dr. Celal Özel, Dr.Tahir Özakkaş, Dt. Ali Eşref Müezzinoğlu, Dr. Ali Özden Öztürk, Dr. Haluk ALAN ve Dr. Sinan Güzel hipnozla tedavi konusunda çalışmaları ve yayınları olan kişilerdir. Son yıllarda hipnoza yönelik çalışmalar ve yayınlar artmış verilen eğitimlerle bir çok hekim, diş hekimi ve psikolog terapi ve tedavilerinde hipnoza yer vermeye başlamışlardır.
Özellikle Sağlık Bakanlığının yerinde bir kararla; “Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları” yönetmeliği çerçevesinde bu konudaki eğitim, çalışma ve uygulamaları kendi uhdesine alması hipnozun emin ellerde hak ettiği yere ulaşmasına katkı sağlayacaktır. Bu sayede hipnoz, etik çerçevede ve terapi/tedavi yapma yetkisine sahip kişilerce uygulanacak ve olası sorunların önü alınmış olacaktır.Sağlık bakanlığının bu yöndeki çalışmalarıyla beraber Hipnoz konusunda gerek uygulamaya ve gerekse eğitimlere yönelik ilgi artmış, uygulama alanındaki kimi bürokratik zorluklar aşılmıştır.
Hipnoz nedir, ne değildir?
APA’nın yaptığı tanım ve açıklamadan da anlaşılacağı üzere hipnoz, uyku ile uyanıklık arasında, telkine açık olunan, beynin doğal bir durumudur. Hipnoz halinde iken kişinin bilinci açıktır. Aksi bir telkin verilene kadar seans boyunca bütün olup bitenleri hatırlar. Hipnoz uykuya dalıp gitme ve zombiye dönmek değildir. Uyku hali olmadığı gibi, aksine tabloya yoğun bir dikkat ve odaklanma hakimdir. Hipnoz esnasında bilinçaltı bellek, bilincin frenlerinden kurtarılmış bir durumda olup, doğrudan bilinçaltı bellekle irtibat hali söz konusudur. Hipnoz esnasında kişi tamamen kendi iç gerçekliği ile temas halindedir. Buradan hareketle indüksiyona başlarken şöyle bir sözle giriş yapabiliriz; “Hipnoz dışarıdan gelen bir veriyi içeriye alma sürecidir. İçine dönmen ve kon¬santre olabilmen için lütfen şimdi benim sesime odaklan... Bu noktadan sonra artık bilinçli zihni ile yaptığı eleştirel ve mantıksal ketlemeler işlev görmezler (critical factor’ün by pass edilmesi…). Çeşitli nedenlerle bağlantı kuramadığı o muhteşem bilgi hazinesine; yaşantılara, algılara, anılara ve öğrenilmişliklere ulaşmak çok daha kolay hale gelir. Bilinçli zihin üzerinde etkili olan terapiler bilincin frenlerine takılıp kalabilirler. Hipnoz, soruna yönelik çözümler üreten telkinlerle direnci aşarak bilinçaltına etki yapabilir.
İlerleyen bölümlerde de temas edileceği üzere, hipnozun öğrenilebilir olduğunu kabul eden bir görüşe sahibim. Bu yüzden hipnozu, hipnozitörün hastasına otohipnoz şeklinde öğretebileceği bir durum olarak kabul ediyorum. Bu durumu önemsiyorum çünkü, özellikle duygu durum bozuklukları ve kaygı bozukluklarının tedavisinde daha ilk seanstan itibaren hastalarıma kendi kendilerine hipnoz yapmayı öğretiyor, böylece terapi sürecine katılımı aktif hale getirdiğime inanıyorum. Öğrenilebilen hipnoz özellikle kendi kendine yetebilme becerisinin önemli bir faktör olarak kabul edildiği bazı kaygı bozuklukları, fobik bozukluklar, duygu bozuklukları ve cinsel terapilerde özellikle öne çıkmaktadır. Kaygı bozuklukları ve duygu durum bozukluklarında maladaptif bilişlerin ya da negatif self hipnozların etken olduğu bilinmektedir. Kökeninde bilinçdışı düşüncelerin yer aldığı bu bilişler için hipnoterapi tedavi protokolü içinde yer alması gereken bir uygulamadır.
Hipnotik trans halinde kişinin algılarında artış tespit edilir. Her ne kadar çoğu seansta danışanlar (suje, hasta) oldukça hafiflediklerinden hatta bir ara seansta sanki bedenlerinde bir yükselme hissettiklerinden söz etseler de bu hiçbir zaman görsel medyada yansıtıldığı şekliyle gerçekleşmemektedir. Özellikle tıp ve psikoloji dışı kişilerin gösteri amaçlı görsel medyada sundukları kimi görüntüler gerçeği yansıtmamaktadır. Zaten büyülü beklentiler bağlamında mazisi sıkıntılı olan hipnoz için bu durum üzüntü vericidir. Bu ve diğer kitaplarımda görüleceği üzere kabul ettiğim ve uygulamakta olduğum hipnoz, başından sonuna son derece doğal bir uygulama olup, içerisinde ne esrarengiz ritüeller, ne de büyülü sonuçlar barındırmamaktadır. Pratiğe dayalı, öğrenilebilir, süreç ve sonuç odaklı bir yaklaşımdır.
Hipnotik trans, parasempatik sistem hakimiyetindeki bedenin, mental ve fizyolojik faaliyetler bağlamında artmış farkındalığından başka bir şey değildir. Yine bu yüzden işte hipnoz bir uyku değil, aksine artmış farkındalık durumudur. Hipnozda ulaşılmak istenen nihai durum budur. Hipnoz olmak amacıyla gelen kişiler özellikle ilk hipnoz deneyimlerinde hipnoza girmediklerinden söz ederler. Bunun oranı azımsanmayacak boyutlarda olabilir. Çünkü onların duydukları ve gördükleri (veya öngördükleri!) hipnoz bu değildir. Onlar kendilerini kaybedecekler, bir zombiye dönecekler, hiçbir şeyin farkında olmayacaklar ve bir terapist onlara bir şeyler yapacak, onlar uykuda iken öyle şeyler olacak ki, uyandıklarında her şey bitmiş olacak ve onlar da sorunlarından kesinkes kurtulmuş olacaklar. Beklenti bu olduğunda sonuç genellikle olumsuz olur.
Terapilerimde “uyku” ve “trans” kelimelerini kullanmamayı tercih ediyorum. Kimi uygulamalarımda “hipnotik uyku” tanımlamasını kullansam da terapinin başında hipnotik uykudan neyi kasteddiğimi belirtiyor ve bunun bildiğimiz uykudan farkını mutlaka anlatıyorum. Bu yüzden hipnoza almadan önce hastaya hipnozun gerçeği anlatılmalı işin rasyoneli verilmeli, akıllardaki yanlış hipnotik imaj mümkün olduğunca değiştirilmelidir. Bu ve benzeri konulara hipnoza hazırlık aşamasında yer vereceğim.
Ekranlarda gördüklerini gerçek hipnoz sanan kişilerin kendilerine uygulanan yöntemi yetersiz bulması olumsuz tedavi sonuçlarına neden olmaktadır. Bu yüzden hipnoz ile hipnoterapiyi ayrı ele almak gerektiğini düşünenlerdenim. Gösteri amaçlı illizyonistik hipnoz uygulamaları ile etik kurallar çerçevesinde gerçekleştirilen tıbbi hipnoz (hipnoterapi) uygulamalarının aynı şeyler olmadığını bilmeliyiz.
Kendilerine güç vehmeden sahne hipnozcuları, sözde olağanüstü güçleri (!) nedeniyle süreci kendilerinin belirlediği izlenimi vermeye çalışmaktadırlar. Sizi onlar hipnoz etmişlerdir! Siz hipnoz olmamışsınızdır. Biz biliyoruz ki, hipnoz olmak istemediğinizde hipnoz olmazsınız. Çünkü hipnoz yapılmaz, hipnoz olunur!
Hipnoza yatkınlık birçok faktörün eşliğinde kişiye özel bir durumdur. Bu yüzden kişinin hipnoza verdiği karşılık, hipnozitörün becerilerinden çok, kişinin hipnoza yatkınlığına ve hazır oluşuna bağlıdır. Bu hipnozitörün becerisini ve tecrübesini saf dışı bırakan bir görüş olarak değerlendirilmemelidir. Beceri ve tecrübe önemli olmakla birlikte; hastanın derin hipnotik deneyim yaşamasında, hipnoza hazır oluşundan daha büyük bir öneme sahip değildir.
Yeri gelmişken, hipnoterapi uygulamaları sadece üç meslek grubu tarafından uygulanabilir; hekim, diş hekimi ve klinik psikologlar. Bu meslek mensupları Sağlık Bakanlığı yönetmelikleriyle belirlenmiştir. Bunların dışındaki meslek elemanları herhangi bir uygulama yetkisine sahip değildir. Bu durum ve sınırlılıklar ilgili yasa ve yönetmeliklerle belirlenmiştir.
Hipnoz tıbbi tedavi anlamında içinde bir mucize barındırmaz. Üstelik birçok otör tarafından bir psikoterapi yöntemi olarak da kabul edilmemektedir. Hipnoz çok iyi ve etkili bir terapi/tedavi tamamlayıcısıdır. Özellikle psikoterapi alanında uygulamalarda bulunan klinisyenler için alet çantalarının içerisinde mutlaka olması ve uygulamaları gereken bir yardımcı yöntemdir. Araştırma sonuçlarına göre, hipnoz terapi ve tedavilere dahil edildiğinde hem tedavi süresi kısalmakta, hem de daha etkin bir sonuç alınmaktadır. Hipnozun bir mucize değil ancak çok etkin bir yardımcı olduğuna ilişkin düşünce şu cümlede karşılığını bulmaktadır; “ hipnozla oluşturulan yaşantı her ne ise, bu aynı şekilde hipnozsuz da başarılabilmektedir” (Lynn ve Kirsch, 2006). Bunun tersi de geçerlidir.