HYT ve Ericksonian Hipnoz
HYT’nin hem teorisinde hem de pratiğinde Hipnoz ayrı bir yer tutar. Hipnoz, HYT’nin üzerinde şekillendiği ikinci önemli temel yapıtaşıdır. Hipnoz, “Telkinlere yanıt verme kapasitesinin artmasıyla karakterize edilen artan odaklanmış dikkat ve azaltılmış çevresel farkındalığı içeren bir bilinç durumu” olarak tanımlanabilir (Elkins ve ark., 2015). Bu farklı bilinç durumunda kişinin dış dünyayı algılama biçimi ve etkileşimi uyanık olan halinden bir miktar farklılık gösterebilir çünkü kişi daha çok içsel deneyimlerine odaklanmıştır.
Hipnozla dikkatin belli bir hedefe doğru yönlendirilmesi mümkündür. Nitekim dikkat kapasitesi ister düşük isterse yüksek olsun amaç her zaman için dikkat becerisini artırmaktır (Brown & Fromm, 2015). Hipnozla dikkat ilişkisi son yıllarda önemle ele alınan konular arasındadır. Hipnoz sırasında kullanılan iki dikkat türünden söz edilir; seçici dikkat ve dikkat yaygınlığı. Fromm ve arkadaşlarının bu konudaki görüşleri kısaca şu şekildedir; “Yaygın dikkat, bilinç akışının içinde yüzen geniş bir içerik yelpazesinin farkında olmaktır. Klinisyen verdiği talimatlarla hastanın seçici dikkatini ya da yaygın- algısal dikkatini artırabilir, ya da bu iki dikkat biçimini sırayla, dönüşümlü olarak pekiştirmeyi tercih edebilir. Yaygın algısal dikkat içsel deneyimlere, yani imgelere,anılara ve duygulara erişmek için kullanılır (Bowers & Bowers, 1972; Fromm, 1977; Fromm ve ark., 1981). Seçici dikkatse, hipnoz sırasında problem çözmek ve semptomlarla davranışlarda değişiklik elde etmek için gerekli olan bilişsel stratejilerde daha çok işe yarar. Her iki dikkat şekli de hipnoterapi için çok önemlidir, bu nedenle hipnotik talimatlar her ikisini de içermelidir.
Dikkatin hipnozda (ve HYT’de) bu kadar önemli olmasının nedeni, yaşanan deneyimin hem içeriğini hem de yapısını etkilemesidir. Özenli bir seçici dikkat, uyaranların belirginliğini artırır. Bilinç akışında olup bitenlerin yaygın şekilde algılanması sayesindeyse, normal şartlarda farkındalık düzeyinin dışında kalan duygu ve anılara erişilebilir.” Tam da bu noktada Shapiro’nun şu yaklaşımı dikkatle ele alınmalıdır; Odaklanmış dikkatle birlikte çift yönlü uyarımın oluşturduğu değişik beyin hali, Limbik ve kortikal sistemlerin harekete geçmesine yol açabilir. /…/ Bu durum hızlı tedavi etkilerinin temelini oluşturabilir (Shapiro, 2016). HYT, Elkins ve arkadaşlarının hipnoz tanımında ifade ettiği şekliyle odaklanmış dikkati daha etkin bir şekilde sağlarken, bu sürece çift yönlü uyarımları da katarak daha etkili sonuç alınmasını sağlıyor olabilir.
Hem Elkins, Fromm ve arkadaşlarının hipnoza ilişkin, hem de Shapiro’nun çift yönlü uyarıma yönelik yaklaşımları, HYT uygulamalarındaki çifte etkiyi gözler önüne sermesi bakımından önemlidir.
Öte yandan HYT uygulamalarında kişilerin anılarına ulaşmanın daha kolay olduğundan söz edebiliriz. Bunu bize sağlayan güç hipnotik fenomenlerden gelmektedir. Yine Fromm’a göre; “Trans halinde bellekle ilgili değişimler de yaşanır, hastalar uyanık haldeyken erişemedikleri, özellikle de duygusal açıdan önem taşıyan bastırılmış ya da unutulmuş kişisel anıları yakalayabilirler/…/ üstelik bu deneyimlere yeni bir gözle bakabilecek durumda olurlar. Bütün bu faktörler hipnozun keşifsel ve bütünleyici bir terapi modeli olmasını sağlamaktadır”. (Brown & Fromm, 2015. S:22-23). HYT’de hedef anıyı belirlemek bu yüzden daha kolay olmakla birlikte, bu hedef anının üzerinde çalışılması gereken hedef anı olma olasılığı da daha yüksektir. Bu durum terapiste güçlü bir güven duygusu ve isabetli bir terapi yolu sunar. HYT içinde bunu duygu köprüsü tekniği ile yapabildiğimiz gibi somatik köprü ile beden duyumsal süreçlerden de yararlanarak gerçekleştirebiliriz. Her şart altında en önemli hedef, hedef duyguya varmak ve yeniden işlemlemeyi sağlayarak sürecin egoya uyumlu hale gelmesine yardımcı olmaktır.
HYT içinde kullanılan hipnotik teknikler, klasik hipnoz uygulamalarından farklılık gösterir. Burada çok daha derin trans düzeyinde hipnotik uygulamalara pek ihtiyaç duyulmaz. Psikoterapötik bağlamda hemen bütün uygulamalar için yeterli düzey olarak kabul edilen orta trans düzeyi yeterli gelmektedir (Brown & Fromm, 2016). Danışanların kendilerini kaybetmedikleri fakat farklı bir konsantrasyon düzeyine ulaştıkları “α mod” düzeyi (uyku ile uyanıklık arası) uygulama için yeter şart olarak kabul edilebilir.
Hipnotik telkin stillerini üçe ayırmak mümkündür. Daha çok klasik modelde tercih edilen yönlendirici- buyurgan, son yıllarda popülaritesi artan haliyle hoşgörülü ve sohbetsel havasıyla Ericksonian. HYT’de kullanılan stil daha çok hoşgörülü ile Ericksonian stili çağrıştırmaktadır. Holistik model diye tanımlanabilecek bu yaklaşımda tek bir stile bağlı kalmak yerine gerektiği zaman, gerektiği yerde ve gerektiği şekliyle her üç stilden de yararlanmak esastır.
Yönlendirici modelde baştan sona hipnozitör dominanttır ve daha çok direkt telkin kalıbı içinde sunulur. Hoşgörülü model, hipnotik araştırmalar neticesinde ortaya konan bir stil olup, burada terapist danışanla aynı ağırlığa sahiptir ve teşvik edici bir rol üstlenir. Burada daha dolaylı bir ifade vardır ve daha çok danışanın içsel kaynaklarına yöneliktir. Hoşgörülü modelde telkinler, despotik değildir. Telkinler, öneri şeklinde olup, danışanın andaki süreci keşfetmesine yönelik alternatifler sunmak şeklinde yapılandırılır. Ericksonian stilde bir ritüel halindeki klasik indüksiyon yöntemleri neredeyse hiç kullanılmaz. Tıpkı HYT’de olduğu gibi danışanın kendi içsel dünyasında bir keşfe çıkması istenir. Rahatlama ve gevşeme telkinlerine çok itibar edilmez. Bu yüzden Ericksonian modelde, trans özel bir durum değil, hemen herkesin gündelik hayatlarında yaşadığı olağan bir durumdur. Buradan hareketle söylemek gerekirse, herkes hipnotize edilebilirdir. Telkin kalıpları diğer iki modelden de farklı olarak, dolaylı, müphem, kimi zaman şaşkınlık yaratan içeriklerden oluşur.
Bu bilgiler ve veriler ışığında değerlendirildiğinde; HYT’de uygulanan hipnotik dil modeli hoşgörü ağırlıklı Ericksonian (Holistik) modeldir. Bu modelin daha çok meditatif nüanslar içerdiğinden ayrıca söz edilebilir. Açık ve net olan bir şey var ki; HYT’de klasik ve buyurgan stil pek tercih edilmemektedir.
Önceki uygulamalarda yöneltilen eleştirilerin daha çok klasik hipnoz uygulamaları dikkate alınarak yapıldığını düşünmekteyim. Ancak HYT’de; danışanın (Klasik hipnoz uygulamalarından farklı olarak) daha çok kendinde olduğu, dikkatin bir noktaya sabitlendiği farklı bir beyin durumu yaşanmaktadır. Bunun süreci kolaylaştırıcı bir etkiye sahip olduğu söylenebilir.
Literatüre bakıldığında Hipnoterapilerle travma tedavileri arasında özellikle savaş yıllarında bir yakınlaşma ve yoğunlaşma olduğu görülecektir. Ancak kimi zaman bazı çevrelerce yapılan eleştiriler de olmuştur. Özellikle travma tedavilerinde hipnoterapilerin kullanımına yönelik eleştirilerin daha çok klasik hipnotik uygulamalar ve “abreactive yaklaşım” nedeniyle (Spiegel, 2004) olduğunu söyleyebiliriz. Son dönemlerde yapılan hipnotik çalışmalar bir protokol dahilinde sistematize edilen çalışmalar olup, klasik travma tedavi protokolleriyle uyum halindedir ve travma tedavilerinin gereklerini karşılamaktadır (Spiegel, 1996). HYT’nin travmaya yaklaşımı Spiegel’in protokolünden daha fazlasını sunmakta, uygulanan yöntem hem teşhis, hem terapi hedefi, hem de sonuçlar bakımından entegratif kombinasyonun olumlu sonuçlarını göstermektedir.
Shapiro (2001)’a göre “EMDR (ÇYU) süresince kişi farkındalığı açık bir durumda, şimdiki zaman ve duruma odaklı olmalıdır”. Yeni hipnozun tanımına göre bizim uyguladığımız teknikle yapılan hipnomeditatif uygulamalarda kişinin farkındalığı açık, duruma odaklı ve zaman tayini yapılabilir bir durumdadır. Buradan bakıldığında HYT içinde ÇYU’ın kullanılması pratik bağlamda mümkündür.
Öte yandan hipnozun travma tedavilerinde bir miktar geride kaldığını ifade etmekle birlikte Van DerKolk şöyle yazmaktadır; “Hipnoz; hastaları göreceli sakinlik durumuna getirerek, travmatik deneyimlerin etkisi altında ezilmeden («Korkunç deneyimler sizi ezmediği sürece işlenebilir») bireyin kendini gözlemlemesine, travmatik anıların bütünleşmesine (katkıda bulunur H.A.)… /…/ Bu yüzden muhtemelen Hipnoz bir şekilde tekrar geri dönüş yapacaktır (Van Der Kolk, Beden Kayıt Tutar, shf:220.)
HYT, bir terapi yaklaşımının eksiksiz bir tedaviyi hedefleyebilmesi için düşünce, duygu ve davranışlar kadar, beden duyumları ve bilinçdışına da yer vermesi ve bu alanlarda da değişimlemeyi hedeflemesi gerektiğine inanır. Hem eski deneyim yerine yeni bir deneyim kazandırmak, hem de alternatif bakış açıları geliştirmek bağlamında hipnoz, HYT uygulamaları için ikinci temel dayanak noktasıdır. Uygulama aşamasındaki çift taraflı indüksiyon yönteminden, imgesel tekniklere ve posthipnotik, oto- HYT uygulamalarına kadar tekniğin her aşamasında modern hipnotik tekniklere yer verilmektedir. Özellikle ego güçlendirici telkinlerle sağlanan Stabilizasyon ve baş etme yeteneğindeki artış, travma geçmişi olan danışanlarda terapiye uyumu sağlayan önemli bir süreçtir. Diğer bazı terapi uygulamalarında farklı isimlerle ve kimi değişikliklerle kullanılan ego güçlendiricilerden daha spesifik olmasıyla ayrılan duruma özel ego güçlendiriciler, HYT uygulama protokolünde henüz seansların başında terapiye dahil edilirler. Böylece, danışanın terapiye aktif ve sürekli katılımı sağlanmış olur.
Desensitizasyonun hedeflendiği V döngüsü aşamasında kullanılan Hipnomeditatif imajinatif teknikler, muhtemelen yeniden işlemlemenin daha güçlü bir şeklide sonuçlanmasına katkıda bulunmaktadır. Konu üzerinde yapılacak nörobiyolojik bağlamdaki bilimsel çalışmalar bu konudaki sorulara yanıt olabilecektir. Öte yandan, BDT ile hipnoterapilerin entegrasyonundan oluşan Bilişsel Davranışçı Hipnoterapi (BDH) ve teknikleri gerekli görüldüğü takdirde, HYT uygulamasının bu aşamasında kullanılarak bilişsel yeniden yapılandırmaya destek sağlanabilmektedir.
Oto-HYT sayesinde danışanlar, terapiste bağımlı olmaktan kurtulmakta ve elde ettikleri olumlu deneyimi geleceğe taşıma imkanına erişmektedirler. Bu bakımdan HYT, sadece psikopatoloji ile sınırlı bir desensitizasyon tekniği değildir. HYT, danışanı pozitif kendilik algısıyla (PKA) zenginleşmiş yeni bir yaşama hazırlayan güçlü bir destekleyicidir.
Oto- HYT uygulamaları, posthipnotik telkinler ve desensitizasyon aşamasındaki her döngüde nöroplastik bağlamda yeni yolaklar inşa edildiğine inanılmaktadır. Bu sayede elde edilen değişimin kalıcılığı mümkün olmaktadır. R. Williams’ın “Can Dostum” filmindeki terapist kimliği ile söylediği şu sözler uygulama temelli HYT için son derece uygundur; “ Dünyadaki her şeyi bilebilirsin, ama bunu denemeden asla öğrenemezsin.” HYT, farklılığını uygulama aşamasında gösteren bir tekniktir.